Titina Loizidu dosyası-1       ÖZEL DOSYALAR


ğEDİTÖRDEN
ğKIBRIS'TAN HABERLER
ğKIBRIS TÜRK ÜNİVERSİTELERİ
ğKİM KİMDİR ?
ğFİLATELİ
ğKİTAP
ğKIBRIS TÜRK MUTFAĞI
ğİLETİŞİM
ğASKER MEKTUBU
ğLİNKLER

 ANA SAYFA

e@mail

 Sayfa yenilemelerinden ve yeni başlıklardan haberdar olmak istiyorsanız e-mailinizi yazın.



    

Editör
Metin ÇETİN

webmaster&desing
Oğuz ÇETİN

 

Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi Kararı

Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi, Ekim ayın başında, Türkiye’yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uymaya çağırdı.

İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye aleyhinde tazminat davası açan Titina Loizidu’ya Türkiye’nin 400.000 Kl tazminat ödemesini kararlaştırmış ancak Türkiye bu karara itiraz etmiş ve karara uymamıştı.

Bunun üzerine konu Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi’ne geldi. Komite, uzun süren tartışmaların ardından Türkiye’ye, AİHM’nin kararlarına uyması çağrısında bulundu. Buna göre Türkiye’nin, Titina Loizidu’ya üç ay içinde 400.000 Kl tazminat ödemesi gerekiyor

Davanın geçmişi

Kıbrıs Rum Yönetimi, Titina Loizidu adına İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı başvuruda, Rum vatandaşının Kıbrıs’ın kuzeyindeki toprak- larının elinden alındığını ve evinde oturma hakkının engellendiğini öne sürmüştü. AİHM geçen yıl sonu yapılan duruşmada, Türkiye’nin İnsan Hakları Sözleşmesinin 1. Protokolünün 1. Maddesini ihlal ettiği görüşüne varırken şikayet başvurusunda iddia edildiği gibi, 8. Madde ile ilgili bir ihlal olmadığı kanısına varmıştı. (Söz konusu 1. Madde herkesin mülkiyet hakkına saygı gösterilmesi hakkına atıfta bulunurken, 8. Madde, herkesin özel, aile ve ev hayatına saygı gösterilmesine atıfta bulunuyor.)

Mahkemenin talebini reddeden Türkiye, görüşlerini açıklarken, özellikle toprakları dışında cereyan eden bir olayla ilgili sorumluluk kabul etmeyeceğini ve AİHM kararlarını tanıdığı 21 Ocak 1990 tarihinden önce meydana gelen bir olaya ilişkin kararın kendisini bağlamayacağını, dolayısıyla tazminat ödemeyeceğini bildirmişti.

Türkiye’nin Ekim 1998’e kadar bu tazminatı ödememesi üzerine konu, Ekim ayında Avrupa Konseyi Delegeler Komitesinde ele alındı. Komitede, uzun tartışmalardan sonra, Türkiye’nin AİHM kararına uyması çağrısı yapıldı. Bu karardan sonra Türkiye’nin AİHM kararını yerine getirmesi için 3 aylık bir süresi var. Aksi takdirde komisyon, Ankara’ya karşı pratik önlemler alınmadan önce alınacak son karar için yeniden toplanacak.

Avrupa Konseyi, mahkeme kararına uymayan ülkelerin üyeliğini askıya alma hakkına sahip bulunuyor.

Kararın Rum tarafına yansıması:

Avrupa Konseyi Delegeler Komitesinin kararı Kıbrıs Rum kesiminde sevinçle karşılandı. Titina Loizidu’nun avukatı Ahilleas Dimitriadis, ülkesinin Türkiye’ye karşı yapılan bu mücadeleyi değerlendirmesi gerektiğini söyledi. Rum tarafının olaya bakışını sergilemek üzere, karara ilişkin (geniş yorumların da yer aldığı) haberlerden bir derleme yaptık;

Mahi “Türkiye’ye karşı yeni bir yasal zafer”

Yorumcu:Hristos H. Yosifidis (Hukukçu. Ua ilişkiler uzmanı. Avrupa Hukuku Konusunda Kıbrıs Birliği’nin Genel Sekreteri) ;(4.10.99)

......1/ .Avrupa Toplulukları Mahkemesi kararı, Avrupa Mahkemesinin 4 Haziran 1994’te, sahte devletten AB üyesi devletlere tarım ürünlerinin ihracatının yasaklanması konusunda aldığı önemli kararın ardından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Titina Loizidu konusunda aldığı karar geldi. Bu karar Kıbrıs’a uluslar arası açıdan tanınmış bir devlet olduğunu ve Avrupa Komisyonunun Kıbrıs’ın iç sorunlarına karışma hakkı olmadığını vurgulama imkanı vermişti.

2/ Titina Loizidu davasında alınan kararla, insan hakları mahkemesi Türkiye’nin sahte devletin yasallığı konusundaki iddialarını reddetti. Mahkeme, Türkiye’nin 1974’ten beri kontrolü altında tuttuğu bölümde meydana gelen olaylardan Türkiye’yi sorumlu tuttu ve Titina Loizidu’nun işgal altındaki bölgede sahip olduğu servetini mülkiyet hakkını ihlal etmesinden dolayı Türkiye’yi Titina Loizidu’ya yüzbinlerce liralık tazminat ödemeye mahkum etti. Bu karar, mahkeme kararına henüz uymayan ve tazminat ödemeyen Türkiye’nin yasal yenilgisinden başka bir şey değildir. Türkiye er ya da geç Titina Loizidu’ya tazminat ödeme kararına ve Türkiye’ye karşı alınacak diğer kararlara uymak zorunda kalacak.

3/ Devletlerarası üç başvuru aralarında AB üyesi 15 ülke ile Kıbrıs ve Türkiye’nin de üye olduğu 40 Avrupa ülkesinin imzaladığı Avrupa İnsan Hakları anlaşması 25. Madde temelinde kendi ülkesine ve başka devlete karşı başvuruda bulunma izni veriyor. Her devlet, 24. Madde temelinde vatandaşlarının insan haklarını ihlal eden diğer devlete karşı başvuruda bulunma hakkına sahiptir. Kıbrıs, bu hak doğrultusunda Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının insan haklarının 1974 işgalinden sonra ihlal edilmesi nedeniyle Türkiye’ye karşı 3 başvuruda bulundu. Birinci Başvuru işgalin hemen ardından Eylül 1974’te yapıldı. İkinci başvuru ise Mart 1975’te Avrupa Anlaşması temelinde başvuruları inceleyen Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komitesi, 10 Haziran 1976da Türkiye’nin Kıbrıs’ta kitlesel insan hakları ihlali yaptığı sonucuna vardı. Bakanlar Konseyi, komitenin sonuçlarını kabul etti ve iki toplumu aralarındaki anlaşmazlıkların çözülmesi konusunda görüşmeler başlatmaya çağırdı. Bu yöntemle komitenin aldığı sonuçların menzili sınırlandırıldı. Kararda Türkiye’ye karşı doğrudan ciddi sonuçlar yoktu. Türkiye’ye karşı yapılan devletlerarası üçüncü başvuru Eylül 1977’de sunuldu. 4 Ekim 1983’te, Türkiye’nin Kıbrıs’ta Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının insan haklarını ihlal ettiği sonucuna varıldı.

2 Nisan 1992’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, İnsan Hakları Komitesinin raporunu kamuoyuna açıkladı. Bu Türkiye’yi rahatsız etti. Türkiye’nin İnsan Hakları Mahkemesi’nin zorunlu yetkisini tanımasından sonra, Türkiye’ye karşı dördüncü devletlerarası başvurunun yapılmasına ihtiyaç duyuldu.

4/ Kıbrıs’ın dördüncü devletlerarası başvurusu 22 Ocak 1990’da İnsan Hakları Mahkemesinin kararları, siyasi sonuçlarının da ötesinde önemli boyutları olan bağlayıcı yasal özelliğe sahiptir. Komitenin devletler arasındaki dördüncü başvuruya hazırladığı raporu mahkemeye gönderilecek ve bu başvuru Avrupa Mahkemesinde 7 ile 10 yargıç tarafından ele alınacak. Türkiye her halukarda, Kıbrıs’ın başvurusu ile ilk kez komitenin raporu temelinde mahkeme huzuruna çıkacak. Komitenin raporu 8 Eylül 1999’da kamuoyuna açıklanmıştı.

A)Yerlerinden edilen 170 bin Kıbrıslının mülkiyet hakkının ihlali. Bu insanların sayısı şimdi 211 bine ulaşıyor. Kıbrıslı Rum mahsurların insan haklarının ihlali- İşgal altındaki bölgede yaşayan Kıbrıslı Türklerin insan haklarının ihlali. Türkiye bilinen yasal tezlerini Titina Loizidu davasında da ortaya koymuştur. Türkiye şu iddialarında ısrarlıdır. Kıbrıs’ın Kuzey bölümünde sözde KKTC varolmaya devam ettiği sürece orada olanlardan sorumlu tutulamaz. Dördüncü devletlerarası başvuru daha önceki başvuruların aynısıdır. Türkiye’nin resmi Kıbrıs Cumhuriyetine verdiği isim üzere Kıbrıs Rum Yönetimi daha önceki üç başvurunun içerdiği konularda Türkiye'’in yeniden yargılanmasını isteme hakkına sahip değildir. Kıbrıs Türk Toplumu ile Rum toplumu arasındaki uzlaşmazlıkların uluslar arası girişimlerle çözümlenmesi konusundaki özel anlaşma, Türkiye’ye karşı yapılan başvurunun yasallığını imkansızlaştırmaktadır. Kıbrıs 6 aylık süreyi geçirmiş, ayrıca İnsan Hakları Komitesine başvurmadan önce temyiz yolunu tamamen boşaltmamıştır.

B) İnsan Hakları Komisyonu şu sonuca vardı. Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti, Türkiye’ye karşı başvuruda bulunma ve başvurusunun incelenmesi hakkına sahiptir. Kayıp kişiler konusunda, 1619 (veya Türkiye’ye göre 1493) kayıp kişinin ve onların akrabalarının insan hakları Türkiye tarafından sürekli işgal edilmektedir. Yerlerinden edilenlerin mülkiyet hakları sürekli ihlal edilmektedir. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan Kıbrıslı Türklerin insan haklarının ihlali kabul edilmedi. İnsan Hakları Komitesi, yukarıdaki konularda Kıbrıs’ın Türkiye’ye karşı yaptığı 25781/99 sayılı dördüncü devletlerarası başvuruyu kabul etti.

5/ Yasal siyasi ve pratik uzantılar. İnsan Hakları Mahkemesinin geliştirdiği içtihat temelinde mahkeme davayı üstlendiği zaman, Türkiye’nin yargılanmasından emin olunabilir. Kıbrıs Türkiye’nin yargılanması konusunda başarılı olarak, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda, kendi çıkarları doğrultusunda, yasal bir silaha, bir baskı unsuruna sahip olacak. Ayrıca, işgal altındaki bölgede yaşayan Kıbrıs vatandaşlarının insan haklarının sürekli ihlali nedeniyle maruz kaldığı zararlar için tazminat istemeye hak kazanacak. Kıbrıslıların ve diğer vatandaşların Türkiye’ye karşı yaptıkları şahsi başvurular daha hızlı bir şekilde ele alınacak. Türkiye giderek daha yoğun bir şekilde yüz binlerce liralık tazminat borcu altına girecek. İşgal ve istilanın sonuçlarının bedeli, Türkiye için sürekli daha ağır olacak. Kıbrıs’ın AB üyelik süreci ve Kıbrıs’ın askeri işgalinin yasal, siyasi ve ekonomik bedeli Türkiye’yi gerçek ulusal çıkarlarını anlamaya mecbur edecek ve geri çekilmesini sağlayacak. Askeri açıdan güçlü olan Türkiye yavaş yavaş Küçük Kıbrıs’ın hukuki ve siyasi başarıları ile çevreleniyor. Türkiye artık Kıbrıs’ta kuşatılmış görünüyor ve bir çıkış bulmaya çalışıyor. Geri çekilmesi an meselesidir. Yeter ki biz, sahip olduğumuz hukuki silahların menzilini kendimize hakim olarak algılayalım. Türkiye’ye karşı kazandığımız yasal zaferleri değerlendirelim. Er ya da geç bölgeye barışın yeniden gelmesini sağlayalım ve Türkiye’nin askeri üstünlüğünü alaşağı edecek gelişmeleri hızlandıralım. Yeter ki sabırlı olalım.”

Alithia; "T. Loizidu’yu tazmin etmesi için Ankara’ya yeni çağrı"

(7.10.99) Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin dünkü toplantısında, Türkiye’yi tutum değiştirmeye çağıran ve Titina Loizidu konusunda Avrupa Konseyi İnsan Hakları Mahkemesi’nin belirlediği tazminatı ödemesini isteyen bir ara karar sureti onayladı.

Gerek Loizidu’nun avukatı, gerek kendisi aynı zamanda da Avrupa Konseyi’ndeki Rum Daimi Temsilcisi Hristoforos Yangu, kararın benimsenmesinden duydukları memnuniyeti belirttiler ve “Mahkeme kararını yerine getirmesi için Türkiye nezdinde ciddi bir baskı olarak” nitelediler.

Mahi; “Komite, Türkiye’nin T. Loizidu’yu tazmin etmesini onayladı.”
Simerini; “T. Loizidu’nun Türkiye karşısındaki ikinci büyük zaferi”
Fileleftheros; “Türkiye Avrupa Konseyi’nde yalnız kaldı.”
Politis; “Titina’dan Türkiye’ye bir başka şamar.”
Haravgi; “
Avrupa Konseyi Loizidu konusunda Türkiye’yi İnsan Hakları konusundaki imzasına saygıya çağırıyor.”
Fileleftheros; “Titina Kıbrıs sorununu etkiliyor"

(8.10.99) Dışişleri Bakanı Yorgos Papandreu, Atina’da yaptığı açıklamada, kararın Daimi Temsilciler Komisyonu tarafından benimsenmesiyle Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları ve Uluslar arası Hukuk ilkelerinin garantörü olduğunu söyledi.

Politis; “Titina’nın mücadelesi ve bazı ilgisizler”

11.10.99 “Titina Loizidu, 10 yıldır verdiği kişisel mücadele ile Kıbrıs sorununa eşsiz, kesin ve inkar edilemeyecek üç sihirli kelime sunmuş oldu: Boyunduruklu Yerel Yönetim.... Avrupa Konseyi işgal altındaki topraklardaki yönetimin Türkiye’nin boyunduruğu altında olduğunu ve dolayısıyla doğrudan doğruya Ankara’nın sorumlu olduğunu vurguladı.

Türkiye’nin ödemeye davet edildiği tazminat miktarı bizi pek ilgilendirmemektedir. Hatta Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin Türkiye’nin bu Girneli rehbere ödemesini önerdiği miktarın tahsil edilmesi yöntemi ya da mülkünün değerinin hesaplanması da pek önemli değildir. İşgal altındaki topraklarda kaybedilmiş olan kazançların hesaplanması istemi de bizce önem taşımamaktadır

Politis; “Titina Türkiye’yi iyice sıkıştırıyor”

(14.10.99) Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulunun Titina Loizidu konusunda benimsediği son karar, öyle görülüyor ki Türkiye için sonun başına gelindiğinin kanıtıdır. Bunu sadece biz değil Türk yorumcular da belirtiyor.

Türkiye’nin Loizidu için öngörülen tazminatı ödemeden kaçmak için manevra kabiliyeti yoktur. Mesele aslında Türkiye’nin bu tazminatı yüksek bulması ve ödeyemeyecek durumda olması değildir. Bunu ödemeye kalkışması durumunda, 1974’te evlerinden mahrum edilenlerin bunu emsal sayarak tazminat ödenmesi için dava açmaları yolunun serbest kalacağından çekinmesidir. Türklerin bu konuda duydukları yoğun endişe Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in İzlandalı meslektaşına 27 Eylül’de gönderdiği mektupta da ifade edildi. Cem, bu hükmün uygulanması durumunda benzer dava için binlerce başvuru yapılacağını belirtti. Ancak Türkiye için en korkunç alternatif, kendisini Avrupa Konseyi dışında bulmasıdır. Bilindiği üzere Türkiye, mahkemenin hükmüne uyma mecburiyeti getiren 46. Maddeyi 1990 yılında imzalamıştı. Dolayısıyla onu uygulamaktan kaçınamayacaktır. Bu hükmü yerine getirmemesi durumunda sadece şu iki alternatif olacaktır. Ya Türkiye Avrupa Konseyi’nden kendiliğinden ayrılacak, ya da ihraç edilecektir.

Cyprus Weekly; “Solomu için adalet”

(15.10.99) 1996 yılı Ağustos ayında Derinya'da meydana gelen olaylar sırasında Türkler tarafından öldürülen Solomos Solomu davası, Strasbourg'taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, 'Görüşülmeye kabul edilir" olarak ilan edildi. Başsavcı Alekos Markides, Mahkemenin Kıbrıs'ın görüşlerini yazılı olarak sunmasını istediğini, bunu pek yakında yerine getirmeyi umut ettiklerini söyledi.

Markides, Mahkemenin ayrıca Türkiye aleyhine Kuzeydeki mallarını kullanmalarına müsaade etmediği gerekçesiyle 20 kişinin ayrı ayrı yaptığı başvuruları da görüşülebilir kabul ettiğini bildirdi.

Markides, Türkiye'nin Titina Loizidu davası konusundaki karardan kaçmasına olanak bulunmamasına rağmen bu karara uymasını beklemediğini, ancak şu anda Türkiye'nin yalnızlık ve baskı altında bulunduğunu ve sabır gerektiğini söyledi.

Tharros; “Adaletin ispatı”

(18.10.99) “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi Titina Loizidu davası konusuyla ilgili karara uymaya çağırdı. Türkiye Avrupa Konseyi üyeliğinin devam etmesini isterse, bunun bedelini ödemelidir. Çünkü; Türkiye Atilla için onur kırıcı bir kararda insan haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle suçlu bulundu. Atillaların zaman kazanmak ve bu karardan kurtulmak için önerdikleri sözde alternatif çözümler boşluğa düştü. Yunanistan ve Kıbrıs bu kararı, Türkiye’yi bekleme odasına koyan AB üyelerine göstermelidir.

Avrupa Mahkemesinin kararı tüm üye devletler için bağlayıcıdır ve ona saygı göstermekten başka bir şey yapamazlar. Bu karar temelinde Kıbrıs’ın adalet talep etmesi ve bunun ilerletmesi için uygun faaliyetlere girişmesini talep ediyoruz. Uluslar arası otorite ile birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından suçlu bulunan bir ülke olarak Türkiye insan haklarını korumayı ilke edinmiş bir ittifak ya da örgütün üyesi olamaz.”

Mahi: "Elizabeth Palm'ın demeci"

(27.10.99) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkan Yardımcısı İsveçli Elizabeth Palm Kıbrıs'ta düzenlenen İnsan Hakları konulu seminer çerçevesinde KIPE'ye demeç verdi.

Palm, mahkemenin son istatistiklerine dayanarak Türkiye'nin aleyhine en çok dava açılan ülke olduğunu söyledi. Buna göre halen Türkiye aleyhine 2248 dava mevcuttur. Diğer 1282 davanın da mahkemeye sunulması bekleniyor. Başka 811 dava ise inceleme aşamasındadır. Böylece toplam davalar 4341'e ulaşıyor.

Mahkemenin verdiği kararların uygulanması ile hiçbir ilgisi bulunmadığını anlatan Palm, mahkemenin bir çok kararının daha sonra siyasi öneme haiz konulara yükseltildiğini söyledi.

Titina Loizidu davasında alınan kararın uygulanması ile ilgili bir soruyu yanıtlayan Palm, "Türkiye'nin bu karara saygı göstermeyi kabul etmemesi hakkında" hiçbir yorum yapmadı ve karar ötesinde ekleyecek bir şeyi olmadığını anlattı.

"Kıbrıs" aleyhine yapılmış başvurulara da değinen Palm, bunlardan 53'ü hakkında daha fazla bilgi istendiğini, 19 tanesinin kabul edildiğini, 12'sinin duruşma sırası beklediğini, 7'sinin ise mahkeme huzurunda bulunduğunu belirtti.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu 24 saat mesai yapan
sürekli bir mahkemeye dönüştürülüyor.

Avrupa'da insan haklarının korunması konusunda 45 yıldır önemli rol oynayan İnsan Hakları Komisyonu, çalışmalarına son veriyor.

Avrupa Konseyi'nin 1 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe giren 11. protokolü uyarınca, İnsan Hakları Komisyonu feshedilerek, İnsan Hakları Mahkemesi'nin, tam gün mesai yapan sürekli bir mahkemeye dönüştürülmesi kararlaştırılmıştı.

İnsan Hakları Komisyonu, kendisine gelen başvuruların incelenmeye alınıp alınmaması konusunda ilk araştırma ve duruşmaları tamam- landıktan sora, taraflar arasında ''dostane çözüme'' gidilmemesi halinde, başvuruların, ya Avrupa Konseyi'nin karar organı Bakanlar Komitesi'ne gönderilmesine, ya da önemli başvuruların ayda 1 hafta toplanan İnsan Hakları Mahkemesi'ne gönderilmesine karar veriyordu.

İnsan Hakları Komisyonu'na gelen başvuru sayısında, 1980'li yılların sonunda, büyük patlama olması ve başvuruların çok geç sonuçlanması, İnsan Hakları Komisyonu ve İnsan Hakları Mahkemesi'nin birleş- tirilerek tam gün mesai yapan sürekli bir mahkemeye dönüşmesinde önemli rol oynamıştı.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun, şu ana kadar 45 bin şikayet başvurusunu kayda geçirdiği ve bunlar içinden 3 bin 700 dava hakkında rapor hazırladığı bildirildi.

TİTİNA-2>>>