ğEDİTÖRDEN
ğKIBRIS'TAN HABERLER
ğKIBRIS TÜRK ÜNİVERSİTELERİ
ğKİM KİMDİR ?
ğFİLATELİ
ğKİTAP
ğKIBRIS TÜRK MUTFAĞI
ğİLETİŞİM
ğASKER MEKTUBU
ğLİNKLER ANA SAYFA
e@mail
Sayfa yenilemelerinden ve yeni başlıklardan haberdar olmak istiyorsanız
e-mailinizi yazın.
|
“Olay Paşa konuştu” KKTC’deki casusluk olayı soruşturması sonrası bazı kesimlerin tepkisini
çeken Ada’nın Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı
’Bunlar düşmandan gelse kahrolmazdım, bu kadar ağırıma gitmezdi. Ama dostlar
olunca acıtıyor’ dedi.
İlk kez Pınar Türenç’e konuşan Şanlıurfa doğumlu Komutan Özeyranlı’yı en
çok üzen ise Türk askerinin aylardır işgalci ve sömürgeci olarak tanıtılması.
Kıbrıs kaynıyor. Daha doğrusu kaynamaya devam ediyor. Kimine göre, ‘‘Başarısız
hükümet tıkandı. Kıbrıs'da deniz bitti. Son günlerde Kuzey Kıbrıs'da ayyuka çıkan ’’casusluk olayı'' bu
tükenişin yüksek sesle cihana duyurulması.'' 200 bin nüfuslu adada, Cumhurbaşkanı
ile anlaşamayan bir Başbakan. 6 bankanın batırılışıyla milyarlarca liralık
mevduatın bir anda yok olması. Devlet kademelerinde dolaşan rüşvet söylentilerinin sokaktaki insanca artık vak-ai adiye olması,
ekonomik hiçbir paketin kalkınma için üretilememesi, körüklenen
Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımına neşter vurulamaması, Anavatan’ın yardımlarıyla
yaşatılan binlerce insanın gelecek korkusu... Giderek politize edilen devlet kurumları... Yakıcı sıcak ve de AB
yolunda ilerleyen Güney Kıbrıs gerçeği.
Ada Halkı tedirgin
Nicedir devam eden bu puslu hava içinde son yıllarda palazlanan Türkiye'ye karşı
cepheleşme hareketi ise kimseyi harekete geçiremedi. 22 aydır Adanın Güvenlik
Komutanı olarak görev yapan bir Tuğgeneralin patlayışı, sancılı Kıbrıs'ı
Akdeniz’den Avrupa'ya taşırken tüm şimşekleri bir komutanın üstüne çekti.
Krizin kısaca ‘casusluk’ olarak devam eden gelişmeleri Ada’daki herkesi tedirgin
etti . Temmuz sıcağında Ercan Havaalanı’ndan yola
çıktığımızdan itibaren ‘‘Nasılsınız? Haliniz nicedir?’’ diye
dokunduğumuz herkesten bin ah işittik.
‘‘Kimseye inancımız kalmadı.’’
diye konuşan ada halkı, sözlerini nokta koymadan sürdürdü: ‘‘Seçimlerden yeni
çıktık. Seçimin galibi yolsuzluklar oldu. Halka hizmet vermek için gelenler ceplerini
karıları, kızları, koltuklarıyla doldurmaya devam ediyorlar. Bütün yatırımlar
politikacı ailelelerine ait. Başbakan ile Cumhurbaşkanı zıtlar. Biz boşuna mı
Beşparmak Dağları’nda
çarpıştık, gazi olduk. Bankaları da devlet batırdı, adayı da onlar mahvetti.
Halkta ne coşku ne heyecan kaldı. 20 yılda bu mu olmalıydı?’’ ‘‘Ya casusluk
davası?’’ diye sorduğum adalılar, son günlerde bir bomba gibi patlayan casusluk
olayı karşısında ‘‘demokrasi bu
olmamalı’’ diye söze başladılar: ‘‘Aylardır Avrupa gazetesi Türkiye aleyhine
yayın yapıyor. Basın ilkeleri hiçe sayılırken neden demokrasiyi hiçbir kurum
hatırlamadı. Olayın şahsi davaya dönüşmesini hazmedemeyiz. Bize kimse zarar
vermesin.’’
Paşa ilk kez konuştu
Gelişmelerden rahatsız olan halkın bu duygularını sorduğumuz ve tüm şimşekleri
üstüne çeken GKK Tuğgeneral A.Nihat Özeyranlı ise, mahkemenin sonuçlanmasını
beklerken konuşmak istemedi. Halkın tedirginliğini paylaşırken, 22 aydır görev
yaptığı adadaki son ayında herkesi ayağa kaldıran olayın tarafı olmaktan
sıkılmıştı.
Yanlış anlaşılmaktan üzgündü.
‘‘Ben, terfi döneminde başını giyotinin altına koyarak şahsi hareket edecek bir
asker olabilir miyim. Lütfen herkes gerçekleri araştırsın.’’ diyordu. Adadaki
‘‘tuhaf olaylar’’ zincirinin son halkası olarak gösterilmekten belli ki
sıkılmıştı. Aylardır askerler hakkında seviyesiz ve haksız yayın yapan gazetenin
sahibi ve yazarı Şener Levent ve arkadaşlarıyla şahsi hiçbir ilişkisinin
olmadığı açıktı. Peki, bu olayın
dayanağı neydi? ‘‘Kıbrıslı Türkler yokediliyor. Kıbrıslı yurtseverlerin
başını ezmek için TC. Genelkurmaylığı KKTC'de bir terör operasyonu başlattı.
Avrupa'yı susturmak bahanesiyle casusluk masalı ile herkes tutuklanıyor. Güvenlik Kuvvetleri Komutanı'nın şerrinden kaçınız. Genelkurmay adada
barışı dinamitliyor’’ şeklindeki yayınlar karşısında, Komutan Özeyranlı
dayanamadı. O konuşunca adaya bomba düşmüş gibi oldu. Cumhurbaşkanı Denktaş,
‘‘Şerefli bir generali bu saldırılardan korumak görevimizdir.
Suskun kalamayız. Kaldı ki casuslukla ilgili belge, bilgiler de vardır. Hiçbir şey
henüz bitmedi, bekleyin, göreceksiniz’’ derken, Başbakan Derviş Eroğlu'nun olay
karşısında suskun kalması dikkat çekiciydi.
Tehlikeli cepheleşme
‘‘Aylardır Türk Silahlı Kuvvetlerine, komutanına, askerine yayın yoluyla
hakaret ediliyor. Türkiyeli ve Kıbrıslı diye Türkleri bölmek isterlerken, Rum
kesimine belge ve bilgi sızdırdıklarını saptadık. Türk askerini ve Türkiye'yi
hedef alan yayınlara devam ettiler. Tü rk askeri
işgalci, sömürgeci olarak yayınlandı. Güneyden gelen talimatlarla hareket
edildi’’ diyen Güvenlik Komutanı ise, adada dönüm noktası olacak olayın
mahkemeye intikal ettiğini söylüyordu.
20 Temmuz Barış ve Ö zgürlük
Bayramı’ndaki geçit resmini, askeri sevgiyle alkışlayan halkı yaşlı gözlerle
izleyen Güvenlik Komutanı'nın belki de en ağırına giden, ‘‘Askere yapılan
iftiralar karşısında isyan etmesine’’ bazı çevrelerin gösterdiği tepkiydi.
Güvenlik Komutanına göre, ‘‘Kıbrıs'daki en büyük tehlike Rum'dan değil, Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımının
körüklendiği siyasi cepheleşmeydi.’’
Komutanın bazı taşları yerinden oynatan tutumu, başta birtakım siyasileri isyan
ettirdi. Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı'nın, ‘‘Polis askere bağlı
olamaz’’ çıkışı bardağı ta- şıran son damlaydı. Özeyranlı'nın buna
yanıtı şöyle oldu: ‘‘Siz önce ekonomiyi çözün. Yanlış, ayrımcı popülist
politikalarla toplum her sahada paramparça, yaralı, yorgun, yılgın, umutsuz. TMT
ruhunu öldürdünüz, ateşi küllendirdiniz ama henüz sönmedi. Gelin ateşi canlandıralım. Bunu sağlarsanız bu toplum sizi de beni
de şaşırtacak, fedakarlık gösterecek. Ama sizler anayasal çerçevede en baştan beri
askere bağlı çalışan polisi, Anayasayı değiştirmek elinizdeyken şimdi gündeme
getiriyorsunuz. Bu toplumla alay mı ediyorsunuz.
Başarısızlığınıza kılıf mı arıyorsunuz? Yoksa kaçış için mi bahane
arıyorsunuz? Yoksa açıklamadığınız bir başka amaç mı sivil otoriteye diye
kendinize bağlayıp casinoları tam olarak kontrol altına mı almak istiyorsunuz? Evet
polıs askere bağlıdır ama asker zaten sivil otoritenin emrindedir. Bana hangi
gözlüğü taktığınızı söyleyin.’’
Beşparmak’ta söyleşi Kuzey
Kıbrıs'ta sivil otoriteye bağlı olarak 22 aydır Güvenlik Kuvvetleri Komutanı olan
Tuğgeneral A. Nihat Özeyranlı, adada taşları yerinden oynatan casusluk olayı ile
ilgili yorum yapmak istemedi. Beşparmak Dağları'nın üstünde Kıbrıs'a dair Pınar
Türenç'le söyleşirken, ‘‘Bu topraklar vatanımız. Ben Türküm. Tarihten gelen
hakkımız var’’ dedi.
Ben Türküm burası da vatanım Komutan, elindeki belge ve bilgileri dava dosyasına
hazırlarken Kıbrıs'da bazı oyunları bozduğunun farkındaydı. Ne var ki,
Şanlıurfa'nın Siverek kazasında doğup büyümenin bedelini de öder gibiydi. 9
çocuklu bir Güneydoğulu ailenin sıradan çocukluğundan askeri okulların birinc isi olup generalliğe yükselmişti. Kıbrıs gibi
bir adanın Güvenlik Komutanı olarak dağ başında Rum sınırını bekleyen
Mehmetçik'in rahatı için çabalarken, muhaliflerin ‘‘Sen Şanlıurfa'ya git’’
baskısıyla karşılaşmıştı.
Özeyranlı'nın yanıtı kısaydı: ‘‘Bunlar psikolojik harbin bir parçasıdır.
Şanlıurfalı generalin burada ne işi var diyemeyiz. Türkler 430 yıldır bu
toprakları korur. 26 yıldır şehitlerimiz için biz çarpıştık. Tarihten gelen
hakkım var benim. Ben Türküm, burası da vatanım.’’ ‘‘İçten ve dıştan çok
tepki aldınız. Demokrasi savaşını kaybettiniz mi
yoksa?’’ diye sorduğumda, Komutan'ın yanıtı ilginçti: ‘‘Önemli olan harbi
bütünüyle kazanmaktır. Cephelerdeki kayıplar muharebelerde önemli değildir.
Devletin altının oyulduğu farkedilip gereken yapılıyor, hepsi bu. Görmezden gelemezdik. Yoksa başımı bu giyotinin
altına koyar mıydım? bu görevleri Kıbrıs, vatan için yapıyorum. Hiçbirini alıp
Şanlıurfa'ya götürmeyeceğim.’’ ‘‘Aldığınız tepki ağrınıza gitmiyor
mu?’’ ‘‘Eğer düşmandan görüyorsam hayır. Ama karşımdaki dostlarsa, acıtıyor.’
Editörün yorumu
Kıbrıs konusunda çok acı gelişmeler yaşanıyor. KKTC’nde Türkiye aleyhinde
ciddi bir kampanya yürütülüyor ve işin kötüsü, Türkiye’nin Türk yetkililerin
üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi….
KKTC’nde kötü yönetimin faturası Türkiye’ye çıkartılıyor. Kıbrıslılar
kendi kendilerini idare edemiyormuş, Türkiye her şeye müdahale ediyormuş gibi bir
hava var… Kıbrıs Türk Halkının yüzde 1’inin oyunu alanların başlattığı
provakasyonlar halkı Türkiye yan lısı- Türkiye
karşıtı gibi ikiye bölmüş durumda… Türkiye’ye gönülden bağlı insanlar bile
yaratılan ortamda ağzını açamaz hale gelmiş….
Nerede ise yarıya yakını memur haline getirilmiş Kıbrıs Türkü’nün maaşı
bile Türkiye’den gelen paralarla ödendiği halde, Türkiye’nin Kıbrıs Türkü’ne
yardım etmediği gibi bir hava var….
KKTC Yönetimi Ekonomik Önlemler Paketi hazırlayacak ve yapısal sorunları çözecek
ama onun sorumluluğunu bile almaktan kaçınıyor. Popülist yaklaşımlar (halk
dalkavukluğu) sonucu meclis basılmış, ortalık dağıtılmış kimin umurunda;
Cumhurbaşkanı ile Başbakan yıllardan beri kavgali kimin umurunda; memurlar
maaşlarını alamaz hale gelmiş kimin umurunda; Kıbrıs Türkü inanılmaz bir
vurdumduymazlıkla karşı karşıya sorunları giderek artmış ama Kıbrısta h iç kimse sorumluluklarına sahip çıkmak istemiyor…. Türkiye,
her fırsatta “şamaroğlanı gibi” suçlanır hale gelmiş ama yetkililerden tıs yok
ve konuşmak zorunda kalan Güvenlik Kuvvetleri Komutanı suçlanır hale gelmiş.
Bütün bu gelişmelerin sonunda
varılacak yer çok vahim…. Kıbrıs Türkü’nün garantörü Türkiye Cumhuriyeti
Kıbrıs Türkü’nce istenmeyen ülke haline gelirse “garantörlük” kavramının
bir anlamı kalmayacak
Kıbrıs Türkü’nün istemediği bir ülkenin “ben ille de garantör kalacağım,
garantör olacağım” demesi daha da anlamsız
Bütün bunlardan daha vahimi; Türkiye’de kamuoyu Kıbrıs Türklerinin aleyhine
oluşmaya başladı. Türk basınında çıkan yorumlar bir süre sonra, Kıbrıs’I
“milli dava” olmaktan çıkaracak ve (Temel’in sen beni tanimayisen ben seni hiç
tanimayrum dediği gibi) “madem ki Kıbrıs Türkleri bizi istemiyor bırakın Rumlarla
ne halleri varsa görsünler” deme noktasına gelecek…
O zaman sormak istiyorum Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri, Avrupa Birliği’ne giriş
için Kıbrıs Türklerini gözden mi çıkardı. Eğer öyle ise “olaylar tam
planlandığı gibi gelişiyor” deyip sevinebiliriz. Yok Kıbrıs hala milli dava ise
bir an önce silkinip üzerimizdeki ölü toprağını atalım ve olaylara seyirci
kalmaktan vazgeçelim.
Türkiye’siz bir Kıbrıs düşünülemiyorsa gereğini yapalım… Gereği sadece
Kıbrıs Türkü’nün parasal ihtiyaçlarını karşılamak değil… Para ver sustur
politikası ile bugünlere geldik, bundan daha kötüsünü görmeyelim |