- Devlet ve askeri sırlarla ilgili casusluk faaliyetlerinde
bulundukları gerekçesi ile 11 gün tutuklu kalan Avrupa Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Şener Levent, Astsubay Vasfi Tütüncü ve eşi Pembe Tütüncü, dün
çıkarıldıkları mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere (18.7.2000) tahliye edildi..
Türkiye basınında da geniş
şekilde yer alan olay, Rum basın yayın organlarının açtığı bir kampanya ile
uluslararası gündemde de geniş şekilde yer aldı. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın
Cenevre’de katıldığı üçüncü tur dolaylı görüşmeleri bile gölgede bırakan
olayı, isterseniz, biraz geriden bugünlere kadar takip etmeye çalışalım.
Polis
Genel Müdürlüğü Binası, törenle hizmete açıldı. (30 Haziran)Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mustafa Akıncı, açılışta yapılan bazı konuşmalara demokrasi anlayışı
açısından katılmadığını; bunları kabul etmesinin mümkün olmadığını kurdele
kesimi öncesinde Cuhmurbaşkanı Rauf Denktaş’a bildirerek, töreni terk etti.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş törende, polisin, neye bağlı olduğundan çok ne
olduğuna bakmak gerektiğini ifade ederek, ateşkes şartlarında her an GKK’ya
katılması planlalan silahlı bir güç olarak konumunun iyi oluduğunu belirtti. Polisin
eğitim ve yeteneğinin bu sayede üst düzeye çıktığını ifade eden Denktaş,
politize edilmemiş bir yer olmasını sağladıkları için gelmiş geçmiş tüm
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlarına teşekkür etti. “Malesef ülkede politize
edilmemiş bir yer kalmamıştır” diyen Denktaş, polisin bundan uzak kalmasının
başarı olduğunu söyledi.
GKK Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı, polisin sivil otoriteye bağlanmasına yönelik
taleplere katıldığını, ancak KKTC’nin 1974 yılından bu yana ateşkes içinde
yaşadığını; özel koşullar ve şartlar nedeniyle bunun mümkün olmadığını
söyledi. Özeyranlı, polisin, tüm etkinliğini tam bir özerklik içinde, politize
olmaktan uzak PGM tarafından yürütüldüğünü anlatarak, GKK’nın, polisin politize
edilmesine karşı bir zırh görevi üstelendiğini de belirtti. Bu zırhın delinmesini
isteyenler olduğunu ancak başaramadıklarını ifade eden Özeyranlı, iyi niyetli
saygın politikacılarla gazetecileri bundan tenzih ettiğini vurguladı.
Akıncı’nın açıklaması (30
Haziran)Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mustafa Akıncı, tören sonunda kurdele kesim aşamasında töreni terk etti.
Akıncı, BRT’ye yaptığı açıklamada, Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral
Ali Nihat Özeyranlı’ın polisin, sivil otoriteye devredilmesi konusundaki sözlerini
demokrasi anlayışı gereği benimsemesinin mümkün olmadığını belirtti.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Akıncı, bunu protesto için Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaş’ı da bilgilendirerek tören yerini terk ettiğini söyledi.
GKK Komutanı Özeyranlı’dan yeni
açıklamalar (1 Temmuz)KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanı
Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı, “Oklar hedefe ulaştıkça, hedefin kalbine
Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı, Saffet Soysal başkanlığındaki Kıbrıs Türk
Gazeteciler Cemiyeti ile İkinci Başkan Mesut Günsev başkanlığındaki Basın Konseyi
heyetlerini kabulü sırasında yaptığı açıklamada, “22 aydır görev yaptığım
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nda ekibimdeki bütün arkadaşlarımla,
gece-gündüz demeden Kıbrıs Türk toplumuna şanla, şerefle, anlımın akıyla hizmet
etmenin onurunu yaşıyorum.” dedi. Son günlerde yaptığı konuşmalarla bazı
makamlara, mihraklara, ilgililere ve yetkililere uyarı, telkin ve ikazlarda bulunma
zorunluluğunu duyduğuna dikkati çeken Tuğgeneral Özeyranlı şöyle konuştu:
“22 aydır büyük bir sabır ve terennüm göstermeme rağmen bunu yapmakta
ne kadar haklı ve isabetli olduğumu tekrar bir daha yeniden yaşadım ve gördüm. Oklar
hedefe ulaştıkça, hedefin kalbine girdikçe, canı yananların bağırtısını
duyuyorum ve ben ne kadar haklı olduğumu bir daha görüyorum. Ama bunlara üzülüyor
muyum? Hayır. Bunu bütün açık yürekliliğimle söyleyeyim ki ben bunlara
üzülmüyor. Aksine seviniyorum. Çünkü bu akislerle, bu yansımalarla, bu ağızların
gerçek yüzünü topluma yansıtmak için fırsat buluyorum.”
Polis Genel Müdürlüğü’nün yeni
binasının açılış töreninde yaptığı konuşmada, polisin askerden koparılıp
siyasi otoriteye bağlanması konusunda Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı olarak
görüş belirttiğini ve değerlendirmelerde bulunduğunu ifade eden Özeyranlı, bu
konuda şunları söyledi: “Bu noktada, bir asker olarak yine tekrarlıyorum,
istemediğim halde cevap hakkım doğmuştur. Polisin askere bağlı olması, benim
Anayasa ile düzenlenen asli görevimdir. Bu benim asli sorumluluk sahalarımın içine
girer. Ama polisin askere bağlı olması, Sayın Akıncı’yı niçin bu kadar yakından
ilgilendiriyor ben anlayamıyorum. Siz turizm bakanısınız. Kabinede bu konuda en son
konuşması gereken sizsiniz. Bu devletin ekonomisinin temel girdilerinden olan ve olması
gereken turizm faaliyetlerinin size bağlı olan Turizm Bakanlığı’nın bütün
problerini çözdünüz de, sıra polise mi geldi? Yoksa konuya başbakan yardımcısı
olarak mı ilgi duyuyor, bunu görev sahanıza sokuyorsunuz. Şayet konuya bu statünüzle
bakıyorsanız, o zaman milletin size tevdi ettiği görevlerin başında gelmesi gereken
ekonomik sorunları gidip çözünüz.”
Akıncı’dan cevap (2 Temmuz)TKP Genel Başkanı, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı, Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nın yaptığı
açıklamalarla kendisini gereksiz yere iç politikada taraf durumuna soktuğunu
belirterek, “Askeri bir yetkilinin bu tür konulara girip taraf olması çok yanlış”
dedi.
Komutanın açıklamalarıyla “çizmeyi aştığını” savunan Akıncı herkesin
kendi görev alanı içerisinde kalmaya özen göstermesi halinde yaraların
sarılabileceğini, sorunların üstesinden gelinebileceğini söyledi. Akıncı, “Bizim
tek bir amacımız var, ülkemizde kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Polisimize
itfaiyemize devletin sahip olmasını istiyoruz. Tıpkı Rum Yönetimi, Türkiye, AB
ülkeleri ve diğer demokratik ülkeler gibi” dedi.
CTP’den suçlama (3
Temmuz)CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat,
toplumsal birliğin ancak demokrasi içinde korunabileceğini, demokrasi dışı
uygulamaların toplumları paramparça ettiğinin tarihsel olgularla defalarca
kanıtlandığını ifade etti.
Talat, yaptığı yazılı açıklamada, “GKK Komutanı’nın ‘kendi emir ve
komutası altındaki’ sivil örgütlerle görüşerek sivil iradeye veryansın
ettiğini, son olarak da Polis Merkez Binası’nın açılışında halkın oylarıyla
seçilenlerin yönettiği kurumlara güvensizlik aşılamaya çalışarak polis
örgütünün sivil iradeye bağlanmasına karşı çıktığını” iddia etti.
“Cumhurbaşkanı’nın komutanı uyarmaması nedeniyle tartışmaların
çığırından çıktığını ve komutanın demokrasi güçlerine, Devlet Bakanı
Başbakan Yardımcısı Akıncı’ya ve sivil idareye ‘saldırısı’ sonucu, Kıbrıs
Türk halkının haketmediği bir tavırla karşı karşıya kaldığını” savunan
Talat, “Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nın görevden alınması gerektiğini, sivil
idareyle çatışma haline giren bir komutanın görev yapabilmesinin
düşünülemeyeceğini” öne sürdü.
Serdar Denktaş’tan GKK’na destek
(3 Temmuz)Anamuhalefet Demokrat Parti Genel Başkanı
Serdar Denktaş, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na güvenini yineledi ve Başbakan
ile Başbakan Yardımcısı’nı “Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’na karşı
başlatılan maksatlı saldırıların tuzağına düşmekle” suçladı.
Denktaş, açıklamasında, Polis Teşkilatı’nın Anayasa uyarınca Güvenlik
Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olduğunu belirterek, “Demokrasi kültürünün
henüz istenen noktaya ulaşmadığı ülkemizde polisin GKK’ya bağlı olarak
çalışması sivile bağlanmasından daha iyidir” görüşünü de yineledi.
Hükümeti gündem değiştirmekle, Başbakan Derviş Eroğlu’nu da “fırtına
içinde sessizlikle” suçlayan Denktaş, “Hükümetin, kendi uzmanlarının
Türkiye’den bürokratlarla birlikte hazırladığı paketi basına sızdırarak ‘bu
paket Türkiye’nin paketidir’ imajını yaratması, kendi ekonomik programlarına
sahip çıkacaklarına dikkatleri başka yöne çekme uğraşları da bu görüşümüzü
doğrulamaktadır” ifadelerini kullandı.
Güvenlik Kuvvetleri’ne ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Özeyranlı’ya güven ve
desteklerinin artarak devam edeceğini bildiren Demokrat Parti Genel Başkanı Denktaş,
açıklamasını şu ifadelerle tamamladı: “Sınırlarımızda güvenliğimizin
teminatı olan Güvenlik Kuvvetlerimiz’e ve O’nun Komutanı’na yöneltilmeye
çalışılan saldırıların sona ermesi, hükümetiyle, parlamentosuyla, Güvenlik
Kuvvetleri Komutanlığı ile, tüm kurumlarımızın ahenk içinde halkımızın ve
devletimizin önünü açma uğraşını birlikte verebilecekleri bir ortamın
yaratılmasına katkıda bulunmak tek arzumuzdur. Yaratılan ortamdan fayda elde etmek
isteyenlere ve bu ortamdan politik kazanç sağlamaya çalışanlara verilecek en güzel
yanıt halkımızın Güvenlik Kuvvetlerimize güveninin devam ettiğini göstermesinden
geçer. Sağduyu mutlaka hakim olmalı ve bu gereksiz tartışmalar son bulmalıdır.”
Denktaş, “GKK, KKTC’nin anayasal
kuruluşudur” (3 Temmuz)KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş,
Güvenlik Kuvvetleri’nin KKTC’nin anayasal bir kuruluşu olduğunu, Güvenlik
Kuvvetleri Komutanı’nın da görevini yaparken Cumhurbaşkanı ile Başbakan’a
karşı sorumlu olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Cumhurbaşkanlığı’nda yapılan değerlendirme
toplantısı öncesinde basın mensuplarına yazılı bir açıklama yaparak “Son
günlerde polis teşkilatımızla ilgili tartışmalar ve bunların büyük saygı
duyduğumuz Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nı da kapsayan boyutlara ulaşmaş
olması, halkımızı ve bizleri derinden üzmüştür” dedi..
Güvenlik Kuvvetleri’nin KKTC’nin anayasal bir kuruluşu olduğunu, Güvenlik
Kuvvetleri Komutanı’nın ise bu anayasal kuruluşun sevk ve idaresini yürüttüğünü
belirten Cumhurbaşkanı şöyle dedi: “Bu yürütme görevini yaparken Komutanlık
Başbakan’a ve Cumhurbaşkanına karşı sorumludur. Komutanlık askeri görevler
açısından Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlıdır ve
polisimiz, Güvenlik Kuvvetleri’ndeki askerlerimizi gerektiği anda takviye edecek bir
kuvvet olarak yetiştirilmektedir.”
Zaman zaman polis teşkilatının İçişleri Bakanlığı’na bağlanması
görüşünün ortaya atıldığını, ancak bu konuda zamanlama açısından konsensus
hasıl olmadığını da belirten Denktaş, şöyle devam etti: “Geçenlerde yaptığım
bir açıklamada benim de şahsen bu görüşte olduğumu duyurmuştum. Dolayısı ile
uzun bir süreden beri malum kişilerin kasıtlı saldırılarına maruz bırakılmış
olan Güvenlik Kuvvetleri Komutanımız, anayasanın kendisine vermiş olduğu bir görevi
–içinde bulunduğumuz bugünkü şartlarda- sonuna kadar korumaya devam edeceğini
duyurmak ihtiyacını duymuştur. Anayasayı koruma görevi hepimizindir. Anayasanın
polis teşkilatı ile ilgili maddelerini değiştirmedikçe ortada, belirli kişilerin
düşünceleri dışında, polis teşkilatı ile ilgili bir sorun yoktur.”
DAÜ Rektörü “GKK’nın
yıpratılması onaylanamaz” (6 Temmuz)
- Doğu Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Özay Oral, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın bazı basın ve yayın organları
tarafından yıpratılmaya çalışıldığını belirterek, bu güzide kurumun
yıpratılamaya çalışılmasının onaylanamaz olduğunu söyledi.
- Oral yaptığı yazılı açıklamada, Güvenlik
Kuvvetleri Komutanlığı’nı hedef alan bazı kasıtlı yayınların dolaylı olarak
KKTC’deki üniversite olgusunu da yakından ilgilendirdiğini belirterek, DAÜ Rektörü
olarak bu konuda duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
- 1974 Barış Harekatı’nın Kıbrıs Türkü’nün hayatında bir dönüm noktası
olduğunu ve bunun tartışılmaz bir gerçek olduğunu kaydeden Oral, Kıbrıs’ta
Türkler’in var olduğunu ve var olmaya devam edeceğini, Kıbrıs Türkü’nün onurlu
direniş mücadelesi ile hep yukarıda tuttuğu özgürlük bayrağını, adaya barışı kalıcı bir biçimde getirmek üzere
ayak basan Türk askerlerinin unutulmayacak kahramanlıklarıyla daha da yükseltildiğini
ve sonunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak yakın tarihin gönderine kalıcı
olarak çekildiğini, bu gerçeğin hiç bir kurum ve
kişi ile tartışılmaması gerektiğini ifade etti.
- Oral, “Can korkusu olmadan
yaşayabiliyorsak, geceleri tedirgin olmadan uyuyabiliyorsak, Türk olduğumuz için kendi
topraklarımızda bir yerden bir yere durdurulmadan gidebiliyorsak; özetle can ve mal güvenliğimiz tehdit altında değilse, bunu
mücahitlerimize ve askerlerimize borçlu olduğumuzu akıldan çıkarmamamız gerekir”
dedi.
Eroğlu, “Kıbrıs Türkü
anavatana bağlı (6 Temmuz)Başbakan Derviş Eroğlu, Kıbrıs
Türkü’nü Türkiye’ye bağlılıktan koparmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini
bildirdi.
Bir süreden beri bazı yayın organlarında Türkiye ve Türk ordusu aleyhine yayınlar
yapıldığını endişeyle müşahade ettiklerini belirten Eroğlu, KKTC’nin basın
özgürlüğünün anayasayla güvenceye bağlanan demokratik bir ülke olduğuna işaret
ederek, “Ancak tüm dünyada olduğu gibi bu özgürlükler, ülkenin güvenliğini,
kamu düzenini ve devletin yüce kurumlarını koruma ilkesiyle sınırlıdır” dedi.
Başbakan Derviş Eroğlu, bu tür yayınların Türk askerinin güvencesi altında
yaşayan Kıbrıs Türk halkında tepkiye neden olduğuna dikkat çekti. Halkın
kışkırtmaları yapanları ve makstalarını çok iyi tahlil etmekte ve bu tür
girişimlere asla itibar etmeyeceğini her fırsatta göstermekte olduğunu, Kıbrıs
Türk halkını; basın özgürlüğü arkasına saklanarak bölmenin, ya da Türkiye ile
karşı karşıya getirmenin asla mümkün olamayacağını vurgulayan Başbakan, “Ne
bizler, ne de halkımız buna müsaade etmez” dedi.
3 Üniversite rektöründen
açıklama (7 Temmuz)Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ)
Rektörü Prof. Dr. Mesut Ayan, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ)Rektörü Prof.
Dr. Semih Yücemen ve Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Rektörü Prof. Dr. Kaya Özkın
ortak bir açıklama yaptılar.
3 rektör açıklamada, aynı ulusun mensupları olarak
kaderde ve sevinçte yumak olan Türkiye ile KKTC insanının karşı karşıya getirilme
çabası ve TSK’nın parçası olan GKK’nın kamuoyu önünde tartışma konusu haline
getirilmesinin üzücü olduğunu belirttiler. “Güvenlik kuvvetlerimiz ve onun seçkin
komutanı varlığımız ve güvenliğimizin temelidir” diyen rektörler, “O’na ve
şahsında TSK’ya şükranlarımızı ve bağlılığımızı yineleriz” dediler.
GKK
Basın Bürosundan açıklama (7 Temmuz)Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Devlet
ve askeri sırlarla ilgili casusluk faaliyetleri başlatan bir şebekenin, bugün polis
tarafından yapılan bir operasyon sonucunda ele geçirilerek tutuklandığını
açıkladı.
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Basın
Bürosu’ndan yapılan açıklama şöyle;
“Çok uzun bir süreden beri günlük
gazete görünümü altında, aslında bir taraftan devleti yıkmak misyonuyla amansız ve
ahlak dışı yayım yapan, ancak en önemlisi diğer taraftan devlet ve askeri sırlarla
ilgili casusluk faaliyetleri başlatan bir şebeke, ilgili birimlerce çok yakından takip
ve kontrol altında bulundurulmaktaydı. Söz konusu çete, zamanla askeri çevrelere
sızmaya çalışmış ve bu yönde faaliyetler yürüttüğü tespit edilmiştir. Bu
şebekenin dış ve iç şer odaklarıyla mevcut bütün irtibat ve iltisaklarını
kanıtlayan yeterli bilgi ve belgelerin tepiti yapılmış ve devlete daha fazla zarar
vermelerini engellemek amacıyla, bugün polis tarafından yapılan başarılı bir
operasyon sonucunda bahse konu şebeke, elebaşısı ile birlikte ele geçirilerek
tutuklanmıştır. Olay çok ciddi boyutta olup, soruşturma her yönüyle kapsamlı
olarak devam ettirilmektedir. Kamuoyu ve değerli basın organlarının
bilgilendirilmesine devam edilecektir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Ticaret Odası’ndan GKK’na destek
(8 Temmuz)Kıbrıs Türk Ticaret Odası, ekonomideki
tüm olumsuzluklara rağmen demokrasinin yara almamasının Anayasayı ve ülkeyi koruma -
kollama görevi üstlenen Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın bu konuda ödün
vermemesine bağlı olduğunu belirtti.
Odadan yapılan açıklamada, ülke insanının tek öğüncesi olan söz hürriyeti ve
demokrasi yokmuş imajı yaratılarak bunların koruyucusu olan devletin ve ordunun
yıpratılmasına, yanlı ve art düşünceli olarak bazı çevrelerce başlatılan
kampanyaya karşı çıktıklarını hatırlattı. Açıklamada özetle şu görüşlere
yer verildi;
“Bazı yayın kuruluşlarının şeffaflık şemsiyesi arkasına saklanıp ülkede bir
baskı ortamının bulunduğu şeklinde asılsız haber yaymasını, kişi ve
kuruluşlarımızı hedef almasını, demokrasi ve vatanımızın koruyucusu Güvenlik
Kuvvetlerimize saldırmasını ve ülkeyi bir kaosa sürüklemek istemesini tasvip
etmiyoruz. Oda olarak basının özgür olmasından yanayız. Ancak hiçbir basın
kuruluşu da özgürüm diye bir başkasının hak ve özgürlüğüne hele hele ülkemizi
bölüp, halkımızı kamplara ayırıp düşmanlık tohumları yaymaya, Anayasamızı ve
ülkemizi koruma ve kollama görevi üstlenen GKK’ya saldırması kabul edilecek bir
davranış değildir.”
Zanlılar Mahkemeye çıkarıldı (8
Temmuz)KKTC`de dün akşam devlet ve asker
aleyhine casusluk yaptıkları iddiasıyla tutuklanan ve aralarında Avrupa gazetesinin
sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent`in de bulunduğu beş kişi mahkemeye
çıkarıldı. Duruşmada, sanıklar hakkında üçer gün tutukluluk kararı alındı.
Mahkemede, zanlıların askeri yasak
bölgelerin ve çok gizli askeri belgelerin fotoğraflarını Kıbrıs Rum Kesimi`ne
verdiklerini söylendi.
Mahkeme, soruşturmanın selameti
açısından zanlılara üç gün tutukluluk ve doktor kontrolünden geçirilmelerine
karar verdi.
Gazeteciler Birliği (8 Temmuz)Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği
Başkanı Özer Hatay, bazı gazetecilerin casusluk gibi çok ciddi suçlamalarla
tutuklanması olayını üzülerek öğrendiklerini belirterek, gazetecilerin ve diğer
vatandaşlarla ilgili tutuklamalar ile onu takip eden prosedürlerin açıklık içinde
sürdürülmesinin takipçisi olacaklarını ifade etti.
Özer Hatay, Avrupa adlı gazetenin sahibi ve başyazarı Şener Levent ve çalışma
arkadaşlarının çok ciddi suçlama ile başlayan yasal kovuşturmalarının şeffaf bir
şekilde sürdürülmesini, hukukun üstünlüğü prensibi ve yasal zorunluluklardan
uzaklaşılmamasını istedi. “Ülkemizdeki bir basın organı ile devlet organı
arasındaki olayın bu boyutlara gelmesindeki nedenin, temel hak ve özgürlüklerin ve
ellerindeki güçleri sınır tanımayan bir anlayışla kullanılması olduğu
görüşündeyiz” diyen Hatay, “Son günlerde bu alanda ‘kantarın topunun
kaçtığına’ dikkat çekmiş ve sağduyunun egemen olmasını istemiştik” dedi.
Basın-Sen’in açıklaması (8
Temmuz)Basın-Sen, “Avrupa gazetesinin yönetici
ve bazı yazarlarına karşı ‘operasyon’ adı altında yapılan uygulamaların
çağdaş devlet anlayışı ile bağdaşmadığı” görüşünü savunarak,
“operasyonu basın ve düşünce özgürlüğnü ortadan kaldırmaya yönelik bir
darbe” olduğunu öne sürdü.
Basın-Sen Yönetim Kurulu özetle şu görüşü
savundu: “Olay karşısında başta tüm basın yayın kuruluşları olmak üzere
topluma ciddi sorumluluk ve görev düşmektedir. Basın emekçileri, düşünce ve basın
özgürlüğünün aldığı ağır yaraya rağmen topluma, doğru haber ve özgür yorum
ile katkı sağlamaya devam etmelidir”.
K.T. Gazeteciler Cemiyeti’nin
tavrı (8 Temmuz)KTGC Başkanı Saffet Soykal, KKTC
makamları tarafından devlet ve askeri sırlarla ilgili casusluk faaliyetleri yapan bir
şebekenin ortaya çıkarılmasının önemli bir gelişme olduğunu söyledi.
Soykal, itham edilenler arasında Avrupa Gazetesi sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Şener Levent ve arkadaşlarının da bulunduğunun görüldüğünü, gelinen aşamada
olayın boyutunun çok ciddi olduğunu ifade etti. Konuyla ilgili araştırma ve
soruşturmaların hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde yürütüleceğine olan
inançlarının tam olduğunu kaydeden Soykal, olayın soruşturması devam ederken,
konuyu başka taraflara çekecek açıklama ve yaklaşımlardan kaçınılması
gerektiğine inandıklarını kaydetti.
Talat tutuklama gerekçelerini
eleştirdi (8 Temmuz)CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, GKK
Komutanının hükümeti, meclisi ve sivil yönetimi suçladığı bir dönemde
“hainli” söylemlerle gündeme getirilen tutuklamaların gerekçelerinin inandırıcı
olmaktan uzak olduğunu savundu.
Mehmet Ali Talat, GKK Basın Bürosu’ndan tutuklamalarla ilgili olarak yapılan
açıklamaya dikkat çekerek, açıklamada şebekeden ve askeri çevrelerin içerisine
sızarak casusluk yapıldığından bahsedildiğini, “Bir günlük gazete görünümü
altında devlet yıkıcılığı yapıldığı” sözlerinin ise GKK komutanının da
dahil olduğu siyasi polemiklerle olayın bağı olduğunu çağrıştırdığını iddia
etti.
Eroğlu da Kıbrıslı Gazetesini
dava etti (8 Temmuz)Başbakan Derviş Eroğlu, Kıbrıslı
Gazetesi’nin bugüne kadar yayınlarında şahsına yönelik olarak yaptığı tüm
iddialar hakkında yasal işlemlerin başlatılması için avukatına talimat verdiğini
açıkladı.
Başbakan Eroğlu özetle şöyle dedi: “Kıbrıslı Gazetesi, bir
süreden beri sürdürdüğü şahsıma yönelik mesnetsiz ve tümüyle gerçek dışı
iddialarına bugün bir yenisini daha eklemiş bazı gazetecilerin tutuklanması konusunda
şahsımla ilgili imalarda bulunmuştur. Kıbrıslı gazetesinin bu gerçek dışı
iddialarını bugüne kadar itibar etmeyip yanıtlamadım. Ancak seçimler öncesi siyasi
görüntüyle başlayan söz konusu yayınlar, seçim dönemi sona ermesine rağmen, ahlak
kuralları yanında yasal sınırların da dışına çıkarak sürdürülmüştür. Bu
ülkenin başbakanı olarak şahsımı, bazı kesimlerce Anavatan Türkiye’ye ve Türk
Ordusuna karşı sürdürülen çirkin saldırılarla ilintili göstermeye çalışmak
şahsıma ve başkanı bulunduğum UBP tabanına karşı yapılmış bir hakarettir.
Ülkemizin siyasi yaşamını asla kabul edilemeyecek, çirkin ve demokrasi dışı
ortamlara itme amacı taşıyan bu yayınları yapan ve yaptıranlar, gerek kamuoyu
önünde gerekse yasalar karşısında yazdıkları çirkin senaryoların hesabını
vereceklerdir.”
Talat’ın açıklaması (9 Temmuz)CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat,
ülkede son günlerde ilginç tartışmalar yaşandığını; “tehlikeli” gelişmeler
olduğunu, yaşananların, ülkede barış ve demokrasi mücadelesinde yapılacak çok
şey olduğunu gösterdiğini söyledi. Talat, “tabu sayılan konularda birilerinin
demokrasi gereği söz söylenmesi halinde, egemenlerin işaretiyle kurum ve
kuruluşların sıraya girerek, yarışırcasına, anti-demokrasiye bağlılık
bildirdiklerini” ileri sürdü.
“Kıbrıs Türk tarihinde ilk kez bir Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nın kendisine
bağlılık belirtmek için yönlendirilen kurum ve kuruluşların ziyaretini kullanarak
Başbakan Yardımcısı’yla ile alay ettiğini; ona hakaret yağdırdığını” iddia
eden Talat, “Komutan demokrasi güçlerine ‘ayağınızı denk alın’ demeye
getirdi. ‘Değil polisin sivil idareye bağlanması, sizin sivil idareniz bile bana
bağlanmalıdır’ demeye getirdi” dedi.
Talat, DAÜ Rektörü Prof. Özay Oral’ın GKK komutanının
yanıda yer almasını eleştirdi. Talat, Oral’ın, “üniversite ve bilimadamı ruhuna
aykırı” bu yaklaşımına GAÜ, LAÜ ve UKÜ’nün de katılmasını hayretle
izlediklerini belirtti.
Başsavcı Akın Sait’in
açıklaması (10 Temmuz)Devlet ve askeri sırlarla ilgili casusluk
faaliyetleri yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan 4’ü gazeteci 6 kişi yarın
öğleden sonra yeniden mahkemeye çıkarılacak.
Olayla ilgili bilgi, belge, delil ve ifadeler bulunduğunu bildiren Başsavcı Akın
Sait, “Herşey yasanın verdiği yetkiyle ve yargı denetiminde yapılıyor.
Başsavcılık tarafsız bir makamdır ve herhangi bir organın talimat vermesi sözkonusu
değildir” dedi.
Konuyla ilgili gelişmeler hakkında ilk açıklamayı yapan Başsavı Akın Sait, 6
kişiyle ilgili tutuklama emrinin yarın sona ereceğini ve yarın öğleden sonra yeniden
mahkemeye çıkarılacaklarını söyledi. “Tutuklular hakkında mahkemede nasıl bir
talepte bulunulacağı konusunda henüz karar verilmediğini” söyleyen Akın Sait,
prosedürle ilgili bir soru üzerine, Anayasa uyarınca 8’er günlük sürelerle 3 aya
kadar tutukluluk emri alınabileceğini belirtti. Olayla ilgili tüm gelişmelerin
yasaların verdiği yetkiyle yargı denetiminde yapıldığını ve işlemlerin mahkemeden
alınan arama emriyle başladığını belirten Başsavcı Akın Sait, “Bazı bilgiler,
belgeler, deliller var. Alınan ifadeler var. Şimdi bu ifadelerin değerlendirilmesi
sözkonusu. Zanlıların suçla bağlantıları değerlendirilecek” dedi.
Casusluk davasında duruşmalar
sürüyor (11 Temmuz)Devlet ve askeri sırlarla ilgili casusluk
faaliyetleri yaptıkları iddiasıyla tutuklananların sayısı 6’dan 4’e inerken,
ikisi gazeteci 4 zanlının tutukluluk süreleri 3’er gün uzatıldı.
Savcı Sami Erginalp’ın 4 zanlıyla ilgili
8’er günlük uzatma talebini uygun bulmayan Yargıç Emine Dizdarlı, tutukluluk
süresini 3 gün uzatırken, zanlıların yeniden sağlık kontrolünden geçirilmelerini
de istedi.
Casusluk
davasına devam ediliyor (14Temmuz)Devlet ve askeri sırlarla ilgili casusluk
faaliyetleri yaptıkları iddiasıyla tutuklanan 4 kişiden, Avrupa Gazetesi çalışanı
Mehmet İnancı’nın, “suçla ilgili görülmediği” için serbest bırakılmasına
karar verildi.
Lefkoşa Bölgesi Adli Şube Amiri ve tahkikat memuru Refik Öztümen’i zanlılardan
Şener Levent’in kasetlerde konuşanlardan birinin kendi sesi olduğunu
doğruladığını belirterek, diğer kasetlerin açılımı ve geçen konuşmaların
içeriğinin soruşturulması, tahkikatın salimen sürdürülebilmesi için zanlıların
8 gün daha tutukluluğunu talep ettiklerini ifade etti.
Savcı Sami Erginalp’in kasetlerdeki konuşmaların neyle ilgili olduğunu sorması
üzerine de Öztümen, zanlılardan Şener Levent ile Pembe Tütüncü arasında
geçtiğini, başka bir konuşmanın da zanlı Şener Levent ile Rum tarafından biri
arasında geçtiğini kaydetti. Öztümen, kasetteki diğer sesin Rum’a ait olduğunu
Şener Levent’in söylediğini de belirterek, Levent’in, “Onunla görüştüm, söz
verdiğimiz olacak ama, benim tahammülüm kalmadı. Silahlanalım ve silahlı çatışma
başlasın” dediğini savundu.
KTMD ile Şehit ve Malul Gaziler
Derneğinden tepkiKıbrıs Türk Mücahitler Derneği
Başkanı Faik Koyuncuoğlu, son günlerde GKK ile onun Komutanı Tuğgeneral Ali Nihat
Özeyranlı etrafında gelişen olaylardan Kıbrıs Türk Mücahitler Derneği olarak
büyük üzüntü duyduklarını söyledi.
Faik Koyuncuoğlu, bazı kesimlerden “Bize Vatanımızı geri verin” gibi sözlerin
çıktığını belirterek , 1974 yılında Rumlar tarafından ezilen işgal edilen ve
Barış Harekatı’yla vatan yapılıp Kıbrıs Türkü’ne hediye edilen toprakların
herkesin, tüm Türkler’in vatanı olduğunu vurguladı. KKTC’nin, bir bedel
karşılığında, Pile veya Beyarmudu piknik sahasında kurulmadığını, mevzilerde
kurulduğunu, yitirilmeyeceğini, devletin sahiplerinin bulunduğunu kaydetti. Kıbrıs
Türkü’nün Ada’ya ayak bastığı günden itibaren yüzünü Anadolu’ya
çevirdiğini, kader birliği yaptığını, kaderini Anadolu’ya bağladığını ifade
eden Koyuncoğlu, “Dün böyleydi, bugün böyledir, yarın da böyle olacaktır”
dedi.
KTBK Korgeneral Şükrü Sarıışık, KTMD temsilcilerini kabulünde kritik bir
dönemden geçildiği bugünlerde meydana gelen gelişmelerin, KKTC’de yaşayan gerçek
sağduyu sahibi insanların yaptığı çalışmaların ürünü olmadığına
inandığını belirtti. “Çok az bir kesimin, küçük bir grubun düşüncelerini
yaymak çabası içerisindeki gayretleridir. Bu bizim için çok fazla birşey ifade
etmemektedir” diyen Korgeneral Sarıışık, KTBK ile GKK’nın KKTC’nin hudutları
içerisinde her zaman olduğu gibi görevini, kendine verilen yetkiler dahilinde yerine
getireceğini kaydetti.
Uluslararası Gazeteciler
Federasyonundan basın toplantısı (17 Temmuz)Merkezi Brüksel’de bulunan
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) temsilcisi Sarah De Jong, casusluk iddiasını
araştırmak üzere geldiği KKTC’nde bir basın toplantısı düzenledi.
Brüksel’e döndükten sonra Uluslararası Gazeteciler
Federasyonu’nun göreviyle ilgili bir rapor hazırlayacağını, bu raporun yürütme
komitesi ve üyelerine sunulacağını, daha sonra BM, UNESCO, Avrupa Konseyi, AB ve
AGİT’e gönderileceğini belirtti.
İlgilerinin temel noktasının gazetecilerin basın
özgürlüğü olduğunu kaydeden Jong, tutuklamaların direkt olarak “Gazetecilik
aktiviteleri”yle ilgili olduğundan endişe ettiklerini, bundan sonra “Fikir
hürriyetinin kısıtlanması” noktasının daha derinine inmeye çalışacaklarını
ifade etti.
Karadeniz
Kültür Derneği’nden GKK’na destek (18 Temmuz)Karadeniz Kültür Derneği, devletin
birlik ve bütünlüğüne saldırıyı ve milletin gözbebeği olan Güvenlik Kuvvetleri
Komutanlığı ve onun şerefli komutanına dil uzatılmasını kınayarak, devleti ve
onun kurumlarını zaafa uğratacak faaliyetler içinde olanların karşılarında
kendilerini bulacakların vurguladı.
Dernek yönetim kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, milletin gözbebeği
olan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ve onun şerefli komutanı Tuğgeneral Ali Nihat
Özayranlı’ya dil uzatılmasının 7 bin üyesi bulunan derneği derinden üzdüğü
ifade edildi.
Açıklamada ayrıca “Bu vatan bizim; bu vatanı yönetme hakkı; ay yıldızlı
bayrağını gönderden indirtmeyen, gerektiğinde bir çakıl taşı için gözünü
kırpmadan seve seve can veren, kahraman ordusunu ve onun mensuplarını bağrına basan
şerefli Türk milletinindir” sözlerine de yer verildi.
Casusluk davasında
tutuklu kalmadı (18.7.2000)
Devlet ve askeri
sırlarla ilgili casusluk faaliyetlerinde bulundukları gerekçesi ile 11 gün tutuklu
kalan Avrupa Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent, Astsubay Vasfi Tütüncü ve
eşi Pembe Tütüncü, dün çıkarıldıkları mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere)
tahliye edildi..
Şener Levent ve Tütüncü çiftinin pasaport ve seyahat belgelerine
el konularak yurtdışına çıkışları da yasaklandı.
Askeri Mahkeme Yargıcı Emine Dizdarlı, kararında özetle
şunları söyledi:
"Zanlıların tutuklu kaldıkları süre içinde, tab edilen
resimler ve bu resimlerle ilgili alınması gereken ifadelerin olduğu açıkça
görülmektedir.
İddia makamı elinde 4 kasetin bulunduğunu, bu kasetlerin
açılımı ve suçla ilgili bağlantısının değerlendirilmesinin yapılacağını
söyleyerek zanlıların tutukluluk hallerinin 8 gün uzatılmasını talep etmiştir...
Ancak, zanlıların serbest kalması halinde bu emarelerle ilgili
alınacak ifadelere müdahale etme ihtimalinin çok düşük olduğu inancı içindeyim.
Kişi hak ve özgürlükleri göz önünde bulundurularak, bu safhada
serbest kalmasını uygun bulduk. Ancak zanlıların suçla ilgili yargılanmaları
sırasında mahkeme huzurunda hazır bulunmalarını kefalete bağlamak için
yurtdışına çıkışları yasaklanmıştır."
“Bu memleket
bizim” mitingi yapıldı (18 Temmuz)
Aralarında
Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Yurtsever Birlik Hareketi'nin de bulunduğu 33 örgütün
ortak organize ettiği "Bu Memleket Bizim" mitingi dün akşam Lefkoşa İnönü
Meydanı'nda yapıldı.
Mitinge 5 bini aşkın kişi katıldı. Polis miting alanında ve
çevrede geniş güvenlik önlemleri aldı. Miting saatinden önce İnönü Meydanı'na
akın eden vatandaşlar nedeniyle birçok yol trafiğe kapandı. .
Saat 21.00'de başlayan mitingin sunuculuğunu Ahmet Derya ve Görem
Uygun yaptı.
Mitinge katılan vatandaşlar ellerinde, "Denktaş gidecek
barış gelecek", "Baskılar bizi yıldıramaz", "Faşizme geçit
yok", "Yönetme hakkı bizimdir" yazılı pankartlar taşıdılar. Ayrıca
miting boyunca sık sık, "Denktaş istifa", "Faşizme hayır",
"Birlik-mücadele-dayanışma", "Özgür basın susturulamaz" gibi
sloganlar da atıldı.
Miting sırasında Yurtsever Birlik Hareketi (YBH) Genel Sekreteri
İzzet İzcan ve Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Mehmet Ali Talat birer
konuşma yaptı. Ayrıca, programda olmamasına rağmen tutukluluğu dün sona eren
gazeteci Şener Levent de kısa bir konuşma yaptı.
Konuşmacılar özellikle son günlerde yaşanan casusluk
suçlamaları ve ekonomik paket üzerinde durdu. İzcan, "Başbakan'ın emrinde olan
bir general, Başbakana ve onun yardımcısına hakaret ediyor, Cumhurbaşkanı da,
'Konuşmasını ben istedim' diyor. Yani halkının üzerine askeri sürdüğünü itiraf
ediyor. Böyle bir Cumhurbaşkanı Kıbrıs Türk halkını temsil edebilir mi?"
ifadelerini kullandı.
CTP Genel Başkanı
Mehmet Ali Talat ise, meydanı dolduran binlerce kişilik kalabalığa teşekkür etti ve
"Burada 'polisimi de, ekonomimi de, itfaiyemi de ben yönetmek istiyorum' mesajını
en iyi şekilde verdiniz. Bundan böyle yurdumuza daha fazla sahip çıkacağız. Hangi
partiden olursanız olun, hukuk düzeni için, adaletli düzen için mücadele
edeceğinizi gösterdiniz" dedi. Talat ayrıca, "Casusluk komplolarına
gelmedi" dediği mahkeme yargıcı Emine Dizdarlı'ya da teşekkür etti.
YBH Genel Sekreteri
İzzet İzcan, Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetmek istediğini belirterek,
"Ne seni ne de generalini istemiyoruz. Yıllardır Türkiye'yi yöneten belli bir
kesime avantalar sağlayarak saltanatını sürdürdün. Bu memleket bizimdir
kardeşlerim. Dağına da, taşına da, bahçesine de, bütününe de sahip çıkacağız,
böldürmeyeceğiz ülkemizi. Barışla birlikte esir yaşamından kurtulup, AB üyesi bir
dünya devleti olacağız." Dedi.
CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, Kıbrıs Türkü'nün kendi
polisini, itfaiyesini, ekonomisini yönetecek olgunlukta ve bilgide olduğunu savunarak,
"Bu memleket Kıbrıslı Türklerindir. Bu meydanı dolduran sizler, Kıbrıslı
Türklerin bu adada bitmediğini gösterdiniz. 'Kendimizi yönetmek istiyoruz' dedik,
'hain-casus' dediler. Güvenlik Kuvvetleri Komutanı ortaya çıktı, hainlik edebiyatına
sarıldı. Ardından Denktaş çıktı ve 'Kıbrıs Türk halkına sövmesini ben istedim'
dedi. 'Kışkırtıcı benim' dedi. Bizim dünya önünde yüzümüzü kızarttı ama, siz
yüzümüzü ağarttınız. Meydanları doldurarak bunu ispat ettiniz. Teşekkürler
sevgili halkım. Ayrıca komplolara gelmeyen sevgili yargıca da burada teşekkür etmek
istiyorum.” Şeklinde konuştu
Gece Kıbrıs'ın
tanınmış grubu SOS'in seslendirdiği parçalarla son buldu.
Denktaş komplo iddialarını
cevaplandırdıCumhurbaşkanı Rauf Denktaş casusluk
suçlamasıyla tutuklanan gazeteci ve diğer kişiler hakkında yargı sürecinin devam
ettiğini, bu nedenle yorum yapmak için mahkemenin sonucunun beklenmesi gerektiğini
söyledi. Emniyet güçlerinin kendisine ikibuçuk saatlik bir brifing verdiğini
açıklayan Denktaş, “Cenevre’den gelir gelmez ilk olarak ilgili makamlardan konu
hakkında bilgi istedim. İkibuçuk saat boyunca bana bir brifing verildi, elde olanlar
söylendi, gösterildi. Büyük bir gönül rahatlığı ve vicdan huzuruyle söylüyorum
komplo iddiaları hiçbir şekilde bu söylenemez, hiçbirşekilde düşünülemez.”
şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “KKTC’de mahkemeler tamamen tarafsızdır. Siyasi
hiçbir otorite mahkemelerimize ‘Şunu yap, bunu yap’ diyemez.” dedi.
Yapılmaya çalışılanın Kıbrıs Türkünü Türkiye’den ayırmak, Türkiye’yi
adadan çıkarmak ve 1960 çerçevesinde (sanki Rum ona razıymış gibi) Kıbrıs
Türkünü yeniden Rumların hegomanyası altına sokmak olduğuna dikkati çeken
Cumhurbaşkanı Denktaş, “Yapılmak isteneni göremeyen bazı arkadaşlarımız ve
insanlarımız bu gürültüye alkış tutmaktadır, buna katılmaktadır. Bu doğru
değildir. Adli işleri, adli kanal içerisinde bırakmak mecburiyetindeyiz. Adli kanal
içerisinde bırakmak demek de ağzımızı, dilimizi tutmak demektir. Ta ki netice
alınsın. Ondan sonra söylenecek söylenir” şeklinde konuştu. Denktaş sözlerini
şöyle tamamladı:
“Sınırlarımızda bizi bekleyen o, paramız eksildiğinde veren o, yangınımız
olduğunda söndüren o, zorluğumuz olduğunda zorluklarımızı ortadan kaldıran o,
evlatlarımızı okutan o, okullarımızı, yollarımızı, köprülerimizi
limanlarımızı yapan o. Kimdir o? Anavatanımız, geldiğimiz topraklar, bizim
kanımız, bizim canımız kardeşlerimizin bizim için yaptıklarını çok iyi
değrelendirmek mecburiyetindeyiz. Bunları unutarak ve bir olayı ele alarak bunların
tersini söylemek hiçkimseye yakışmaz. Zaten Kıbrıs Türkü de bunun tersini
söyleyenlerden yana değil, doğruyu söyleyenlerden ve Anavatandan yanadır.”
Talat’tan
Denktaş’a eleştiri (23 Temmuz)Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı
Mehmet Ali Talat, Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın son günlerde yaptığı
açıklamalarla “sivilleşme ve demokrasiden ne kadar uzak olduğunu gösterdiğini”
savundu.
Talat yazılı açıklamasında, Cumhurbaşkanı Demktaş’ı “casusluk- ajanlık”
konulu açıklamalarından dolayı eleştirdi ve “sürekli gaf yapmakla” suçladı.
Talat, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın “kutsal müessese ve değerlere sahip
çıkıyorum” diyerek gazetecilere yönelik operasyona sahip çıktığını, ancak buna
karşın Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nın sivil idareye yönelik “ağır
hakaretlerini” saklamaya çalıştığını öne sürdü.
Ülkede son zamanlarda yaşanan olayların Kıbrıs Türkü’nü
dünya önünde zor durumda bıraktığını belirten Talat, “Son olaylar hükümetin
beceriksizlikleriyle de birleştirilince yaratılan ekonomik ve siyasi kaos Kıbrıs
Türkü’nü hem içte, hem dışta zayıflatmış ve adeta dağılma noktasına
sürüklemiştir” dedi. CTP Genel Başkanı Talat, 18 Temmuz’da Lefkoşa’da yapılan
mitingin ise Kıbrıs Türkü’nün kendi kendini yönetme ve memleketine sahip çıkma
kararlılığının göstergesi olduğunu ekledi.
Casusluk davası ile
ilgili dosyamızı GKK Komutanı Tuğgeneral Özeyranlı’nın Hürriyet Gazetesi’nden
Pınar Türenç’le yaptığı röportaja yer vererek kapatıyoruz.
“Olay Paşa konuştu” KKTC’deki casusluk olayı soruşturması
sonrası bazı kesimlerin tepkisini çeken Ada’nın Güvenlik Kuvvetleri Komutanı
Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı ’Bunlar düşmandan gelse kahrolmazdım, bu kadar
ağırıma gitmezdi. Ama dostlar olunca acıtıyor’ dedi.
İlk kez Pınar Türenç’e konuşan Şanlıurfa doğumlu Komutan Özeyranlı’yı en
çok üzen ise Türk askerinin aylardır işgalci ve sömürgeci olarak tanıtılması.
Kıbrıs kaynıyor. Daha doğrusu kaynamaya devam ediyor. Kimine göre, ‘‘Başarısız
hükümet tıkandı. Kıbrıs'da deniz bitti. Son günlerde Kuzey Kıbrıs'da ayyuka
çıkan ’’casusluk olayı'' bu tükenişin yüksek sesle cihana duyurulması.'' 200
bin nüfuslu adada, Cumhurbaşkanı ile anlaşamayan bir Başbakan. 6 bankanın
batırılışıyla milyarlarca liralık mevduatın bir anda yok olması. Devlet
kademelerinde dolaşan rüşvet söylentilerinin sokaktaki insanca artık vak-ai adiye
olması, ekonomik hiçbir paketin kalkınma için üretilememesi, körüklenen
Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımına neşter vurulamaması, Anavatan’ın yardımlarıyla
yaşatılan binlerce insanın gelecek korkusu... Giderek politize edilen devlet
kurumları... Yakıcı sıcak ve de AB yolunda ilerleyen Güney Kıbrıs gerçeği.
ADA HALKI TEDİRGİN Nicedir devam eden bu puslu hava içinde
son yıllarda palazlanan Türkiye'ye karşı cepheleşme hareketi ise kimseyi harekete
geçiremedi. 22 aydır Adanın Güvenlik Komutanı olarak görev yapan bir Tuğgeneralin
patlayışı, sancılı Kıbrıs'ı Akdeniz’den Avrupa'ya taşırken tüm şimşekleri
bir komutanın üstüne çekti. Krizin kısaca ‘casusluk’ olarak devam eden
gelişmeleri Ada’daki herkesi tedirgin etti. Temmuz sıcağında Ercan Havaalanı’ndan
yola çıktığımızdan itibaren ‘‘Nasılsınız? Haliniz nicedir?’’ diye
dokunduğumuz herkesten bin ah işittik.
‘‘Kimseye inancımız kalmadı.’’ diye
konuşan ada halkı, sözlerini nokta koymadan sürdürdü: ‘‘Seçimlerden yeni
çıktık. Seçimin galibi yolsuzluklar oldu. Halka hizmet vermek için gelenler ceplerini
karıları, kızları, koltuklarıyla doldurmaya devam ediyorlar. Bütün yatırımlar
politikacı ailelelerine ait. Başbakan ile Cumhurbaşkanı zıtlar. Biz boşuna mı
Beşparmak Dağları’nda çarpıştık, gazi olduk. Bankaları da devlet batırdı,
adayı da onlar mahvetti. Halkta ne coşku ne heyecan kaldı. 20 yılda bu mu
olmalıydı?’’ ‘‘Ya casusluk davası?’’ diye sorduğum adalılar, son
günlerde bir bomba gibi patlayan casusluk olayı karşısında ‘‘demokrasi bu
olmamalı’’ diye söze başladılar: ‘‘Aylardır Avrupa gazetesi Türkiye aleyhine
yayın yapıyor. Basın ilkeleri hiçe sayılırken neden demokrasiyi hiçbir kurum
hatırlamadı. Olayın şahsi davaya dönüşmesini hazmedemeyiz. Bize kimse zarar
vermesin.’’
PAŞA İLK KEZ KONUŞTU Gelişmelerden rahatsız olan halkın bu
duygularını sorduğumuz ve tüm şimşekleri üstüne çeken GKK Tuğgeneral A.Nihat
Özeyranlı ise, mahkemenin sonuçlanmasını beklerken konuşmak istemedi. Halkın
tedirginliğini paylaşırken, 22 aydır görev yaptığı adadaki son ayında herkesi
ayağa kaldıran olayın tarafı olmaktan sıkılmıştı.
Yanlış anlaşılmaktan üzgündü. ‘‘Ben, terfi döneminde başını giyotinin
altına koyarak şahsi hareket edecek bir asker olabilir miyim. Lütfen herkes gerçekleri
araştırsın.’’ diyordu. Adadaki ‘‘tuhaf olaylar’’ zincirinin son halkası
olarak gösterilmekten belli ki sıkılmıştı. Aylardır askerler hakkında seviyesiz ve
haksız yayın yapan gazetenin sahibi ve yazarı Şener Levent ve arkadaşlarıyla şahsi
hiçbir ilişkisinin olmadığı açıktı. Peki, bu olayın dayanağı neydi?
‘‘Kıbrıslı Türkler yokediliyor. Kıbrıslı yurtseverlerin başını ezmek için
TC. Genelkurmaylığı KKTC'de bir terör operasyonu başlattı. Avrupa'yı susturmak
bahanesiyle casusluk masalı ile herkes tutuklanıyor. Güvenlik Kuvvetleri Komutanı'nın
şerrinden kaçınız. Genelkurmay adada barışı dinamitliyor’’ şeklindeki
yayınlar karşısında, Komutan Özeyranlı dayanamadı. O konuşunca adaya bomba
düşmüş gibi oldu. Cumhurbaşkanı Denktaş, ‘‘Şerefli bir generali bu
saldırılardan korumak görevimizdir. Suskun kalamayız. Kaldı ki casuslukla ilgili
belge, bilgiler de vardır. Hiçbir şey henüz bitmedi, bekleyin, göreceksiniz’’
derken, Başbakan Derviş Eroğlu'nun olay karşısında suskun kalması dikkat
çekiciydi.
TEHLİKELİ CEPHELEŞME ‘‘Aylardır Türk Silahlı
Kuvvetlerine, komutanına, askerine yayın yoluyla hakaret ediliyor. Türkiyeli ve
Kıbrıslı diye Türkleri bölmek isterlerken, Rum kesimine belge ve bilgi
sızdırdıklarını saptadık. Türk askerini ve Türkiye'yi hedef alan yayınlara devam
ettiler. Türk askeri işgalci, sömürgeci olarak yayınlandı. Güneyden gelen
talimatlarla hareket edildi’’ diyen Güvenlik Komutanı ise, adada dönüm noktası
olacak olayın mahkemeye intikal ettiğini söylüyordu.
20 Temmuz Barış ve Ö zgürlük Bayramı’ndaki geçit resmini, askeri sevgiyle
alkışlayan halkı yaşlı gözlerle izleyen Güvenlik Komutanı'nın belki de en
ağırına giden, ‘‘Askere yapılan iftiralar karşısında isyan etmesine’’ bazı
çevrelerin gösterdiği tepkiydi. Güvenlik Komutanına göre, ‘‘Kıbrıs'daki en
büyük tehlike Rum'dan değil, Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımının körüklendiği siyasi
cepheleşmeydi.’’
Komutanın bazı taşları yerinden oynatan tutumu, başta birtakım siyasileri isyan
ettirdi. Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı'nın, ‘‘Polis askere bağlı
olamaz’’ çıkışı bardağı ta- şıran son damlaydı. Özeyranlı'nın buna
yanıtı şöyle oldu: ‘‘Siz önce ekonomiyi çözün. Yanlış, ayrımcı popülist
politikalarla toplum her sahada paramparça, yaralı, yorgun, yılgın, umutsuz. TMT
ruhunu öldürdünüz, ateşi küllendirdiniz ama henüz sönmedi. Gelin ateşi
canlandıralım. Bunu sağlarsanız bu toplum sizi de beni de şaşırtacak, fedakarlık
gösterecek. Ama sizler anayasal çerçevede en baştan beri askere bağlı çalışan
polisi, Anayasayı değiştirmek elinizdeyken şimdi gündeme getiriyorsunuz. Bu toplumla
alay mı ediyorsunuz. Başarısızlığınıza kılıf mı arıyorsunuz? Yoksa kaçış
için mi bahane arıyorsunuz? Yoksa açıklamadığınız bir başka amaç mı sivil
otoriteye diye kendinize bağlayıp casinoları tam olarak kontrol altına mı almak
istiyorsunuz? Evet polıs askere bağlıdır ama asker zaten sivil otoritenin emrindedir.
Bana hangi gözlüğü taktığınızı söyleyin.’’
Beşparmak’ta söyleşi Kuzey Kıbrıs'ta
sivil otoriteye bağlı olarak 22 aydır Güvenlik Kuvvetleri Komutanı olan Tuğgeneral
A. Nihat Özeyranlı, adada taşları yerinden oynatan casusluk olayı ile ilgili yorum
yapmak istemedi. Beşparmak Dağları'nın üstünde Kıbrıs'a dair Pınar Türenç'le
söyleşirken, ‘‘Bu topraklar vatanımız. Ben Türküm. Tarihten gelen hakkımız
var’’ dedi.
Ben Türküm burası da vatanım Komutan,
elindeki belge ve bilgileri dava dosyasına hazırlarken Kıbrıs'da bazı oyunları
bozduğunun farkındaydı. Ne var ki, Şanlıurfa'nın Siverek kazasında doğup
büyümenin bedelini de öder gibiydi. 9 çocuklu bir Güneydoğulu ailenin sıradan
çocukluğundan askeri okulların birincisi olup generalliğe yükselmişti. Kıbrıs gibi
bir adanın Güvenlik Komutanı olarak dağ başında Rum sınırını bekleyen
Mehmetçik'in rahatı için çabalarken, muhaliflerin ‘‘Sen Şanlıurfa'ya git’’
baskısıyla karşılaşmıştı.
Özeyranlı'nın yanıtı kısaydı:
‘‘Bunlar psikolojik harbin bir parçasıdır. Şanlıurfalı generalin burada ne işi
var diyemeyiz. Türkler 430 yıldır bu toprakları korur. 26 yıldır şehitlerimiz için
biz çarpıştık. Tarihten gelen hakkım var benim. Ben Türküm, burası da
vatanım.’’ ‘‘İçten ve dıştan çok tepki aldınız. Demokrasi savaşını
kaybettiniz mi yoksa?’’ diye sorduğumda, Komutan'ın yanıtı ilginçti:
‘‘Önemli olan harbi bütünüyle kazanmaktır. Cephelerdeki kayıplar muharebelerde
önemli değildir. Devletin altının oyulduğu farkedilip gereken yapılıyor, hepsi bu.
Görmezden gelemezdik. Yoksa başımı bu giyotinin altına koyar mıydım? bu görevleri
Kıbrıs, vatan için yapıyorum. Hiçbirini alıp Şanlıurfa'ya götürmeyeceğim.’’
‘‘Aldığınız tepki ağrınıza gitmiyor mu?’’ ‘‘Eğer düşmandan
görüyorsam hayır. Ama karşımdaki dostlarsa, acıtıyor.’
Editörün yorumu;Kıbrıs konusunda çok acı gelişmeler
yaşanıyor. KKTC’nde Türkiye aleyhinde ciddi bir kampanya yürütülüyor ve işin
kötüsü, Türkiye’nin Türk yetkililerin üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi….
KKTC’nde kötü yönetimin faturası Türkiye’ye çıkartılıyor. Kıbrıslılar
kendi kendilerini idare edemiyormuş, Türkiye her şeye müdahale ediyormuş gibi bir
hava var… Kıbrıs Türk Halkının yüzde 1’inin oyunu alanların başlattığı
provakasyonlar halkı Türkiye yanlısı- Türkiye karşıtı gibi ikiye bölmüş
durumda… Türkiye’ye gönülden bağlı insanlar bile yaratılan ortamda ağzını
açamaz hale gelmiş….
Nerede ise yarıya yakını memur haline getirilmiş Kıbrıs Türkü’nün maaşı
bile Türkiye’den gelen paralarla ödendiği halde, Türkiye’nin Kıbrıs Türkü’ne
yardım etmediği gibi bir hava var….
KKTC Yönetimi Ekonomik Önlemler Paketi hazırlayacak ve yapısal sorunları çözecek
ama onun sorumluluğunu bile almaktan kaçınıyor. Popülist yaklaşımlar (halk
dalkavukluğu) sonucu meclis basılmış, ortalık dağıtılmış kimin umurunda;
Cumhurbaşkanı ile Başbakan yıllardan beri kavgali kimin umurunda; memurlar
maaşlarını alamaz hale gelmiş kimin umurunda; Kıbrıs Türkü inanılmaz bir
vurdumduymazlıkla karşı karşıya sorunları giderek artmış ama Kıbrısta hiç kimse
sorumluluklarına sahip çıkmak istemiyor…. Türkiye, her fırsatta “şamaroğlanı
gibi” suçlanır hale gelmiş ama yetkililerden tıs yok ve konuşmak zorunda kalan
Güvenlik Kuvvetleri Komutanı suçlanır hale gelmiş.
Bütün bu gelişmelerin sonunda varılacak
yer çok vahim…. Kıbrıs Türkü’nün garantörü Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs
Türkü’nce istenmeyen ülke haline gelirse “garantörlük” kavramının bir anlamı
kalmayacak
Kıbrıs Türkü’nün istemediği bir ülkenin “ben ille de garantör kalacağım,
garantör olacağım” demesi daha da anlamsız
Bütün bunlardan daha vahimi; Türkiye’de kamuoyu Kıbrıs Türklerinin aleyhine
oluşmaya başladı. Türk basınında çıkan yorumlar bir süre sonra, Kıbrıs’I
“milli dava” olmaktan çıkaracak ve (Temel’in sen beni tanimayisen ben seni hiç
tanimayrum dediği gibi) “madem ki Kıbrıs Türkleri bizi istemiyor bırakın Rumlarla
ne halleri varsa görsünler” deme noktasına gelecek…
O zaman sormak istiyorum Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri, Avrupa Birliği’ne giriş
için Kıbrıs Türklerini gözden mi çıkardı. Eğer öyle ise “olaylar tam
planlandığı gibi gelişiyor” deyip sevinebiliriz. Yok Kıbrıs hala milli dava ise
bir an önce silkinip üzerimizdeki ölü toprağını atalım ve olaylara seyirci
kalmaktan vazgeçelim.
Türkiye’siz bir Kıbrıs düşünülemiyorsa gereğini yapalım… Gereği sadece
Kıbrıs Türkü’nün parasal ihtiyaçlarını karşılamak değil… Para ver sustur
politikası ile bugünlere geldik, bundan daha kötüsünü görmeyelim….
(yukarı) |
Rumlara
göre; Kıbrıs Sorunu
niçin 1974'te başlar?
Yabancı gözüyle KKTC
!Devre tatil!
Ana sayfa
e@mail
|